Mert Efe - Cinayet Kavramı

 Öncelikle “Acaba insan başka bir kişiden neden hoşlanmayabilir?” sorusuna yanıt arayarak başlamak istiyorum. Ya kişi yalnız kalıp yaşamayı sevdiği için başka birinden hoşlanmayabilir ya da kendi çıkarları başka bir insanın çıkarları ile uyuşmadığı için hoşlanmayabilir. Tabii yazdığım bu iki olay dışında da insanlar arasında sevmeme durumu ortaya çıkabilir. “Ne olabilir ki bu durumlar?” diye düşünürken çevremdeki insanlara bakarak veya kendi hayatımı düşünerek bu soruya cevap aradım. Bulduğum bazı sebepler şunlar: kıskançlık veya rekabet, önyargılar, empati eksikliği ve bencil davranışlar. 


    O hâlde Ahmet, kör olan Mehmet’ten neden hoşlanmayabilir? Belirttiğim sebepler üzerinden gidersek Ahmet’te önyargı veya empati eksikliği olabilir ve bu da Mehmet’in yaşadığı hayatı anlamasını zorlaştırır. Ahmet’in, Mehmet’e karşı olan bu olumsuz görüşleri onu Mehmet’e karşı duyarsızlaştırır ve Mehmet’e gelebilecek herhangi bir zarara göz yummasına neden olur. Bunların Ahmet’e göre kendi açısından olumlu gerekçeleri vardır. 


    Peki o zaman Ahmet, görme engeli olan Mehmet’in bir uçuruma doğru yürüdüğünü gördüğü hâlde ondan hoşlanmadığı için aşağıya yuvarlanmasına göz yumması cinayet sayılır mı? Bu sorunun da araştırmalarıma göre birçok farklı yönden bakış açısı var. Kimine göre cinayet sayılırken kimine göre cinayet sayılmaz. Bu konuyu biraz daha detaylandırmak gerekirse;


Pragmatist Bakış Açısı

    Ahmet, kendisine karşı bir zararı olmayacak olay karşısında hiçbir eylem göstermeyecek. Bu da onun hem yararına olacak çünkü Mehmet, Ahmet’in hoşlanmadığı bir kişidir hem de olay ile hiçbir ilgisi olmayacak yani birisini öldürmemiş olacak. Bu konu hakkında konuştuğum kişilerden aldığım geri dönütler ise “Bir insanın zarar görmesi Ahmet’in nasıl yararına olabilir?” gibi olumsuz düşünceler oldu. Kişi kendini Ahmet’in yerine koyduğunda hoşlanmadığı kişinin ölmesi herhangi bir duygu boşluğu yaratmayacak ve yaşamına aynı şekilde devam edecek.


Hukuki Bakış Açısı

    Hukuki anlamda bir olayın cinayet kabul edilebilmesi için “bir şahsın başka bir şahsın hayatına haksız yere son vermesi, adam öldürmesi” cümlesine uygun olmalıdır. Yani failin aktif bir biçimde öldürme kastıyla bir eylemde bulunmasını gerektirir. Ahmet'in durumu ise aktif bir öldürme eylemi içermemektedir. Burada söz konusu olan bir eylemsizliktir. Yani Ahmet, Mehmet’in düşmesini engelleyecek bir müdahalede bulunmamaktadır. Bu nedenle bu durum hukuki açıdan doğrudan "cinayet" olarak nitelendirilmez. Ancak Mehmet uçurumdan düşmeden önce Ahmet, Mehmet’i itseydi ya da bir müdahalede bulunup düşmesine neden olsaydı bu “cinayet” olarak kabul edilirdi.


    Diğer bir yandan ise hukuk sistemlerinde, kişinin bir başkasını tehlikeden koruma yükümlülüğü olabilir. Bu tür durumlar "ihmal suretiyle suç işleme" kavramı altında değerlendirilebilir. İhmal suretiyle işlenen suçlar, bir kişinin yasal ya da ahlaki bir yükümlülüğünü yerine getirmemesi sonucunda bir başkasına zarar vermesiyle ortaya çıkar. Bu da demek oluyor ki Ahmet, bir görevli (koruma, bakıcı, vb.) olsaydı Mehmet’i korumaması ihmal suçu sayılabilirdi.


Ahlaki Bakış Açısı

    Birçok ahlaki teori, insanın başkalarının zarar görmesini engelleme yükümlülüğü taşıyabileceğini savunur. Ahmet’in, Mehmet'in kör olduğunu bilmesine ve onu uyarabilecek durumda olmasına rağmen yalnızca ondan hoşlanmadığı için müdahale etmemesi, birçok ahlak teorisine göre yanlış kabul edilebilir. 


Niyet ve Kasten Davranış

    Hukuki ve ahlaki değerlendirmelerin kesişim noktalarından biri, Ahmet’in niyetidir. Eğer Ahmet, Mehmet’in uçuruma düşmesine bilerek göz yumuyorsa bu, "dolaylı kast" ile hareket ettiği anlamına gelir. Dolaylı kast kısaca bir kişinin bir sonucu istemese bile o sonucun gerçekleşeceğini öngörmesi ve bu duruma kayıtsız kalmasıdır. Ahmet burada Mehmet'in düşeceğini bilmesine rağmen düşmesine izin vererek pasif bir biçimde onun ölümüne sebebiyet vermektedir. Bu bağlamda hukuki olmasa da ahlaken sorumlu tutulmaktadır.


Kaderci Bakış Açısı

    Bu kavramla da şunu görüyoruz ki belki de Ahmet’in, Mehmet’in uçuruma doğru yürüdüğünü görmesi ve ona yardım etmemesi bir kader ile belirlenmiş olup kaçınılmaz bir olayın sonucu olarak kabul edilebilir. Böylelikle Ahmet’in Mehmet’e müdahale etmemesi kaderle bağdaştırılıp Ahmet’in üzerindeki yükümlülük hafifletilebilir.


    Ancak burada bir soru ortaya çıkar: “Kader, bireyin özgür iradesini tamamen ortadan kaldırır mı?” Eğer Ahmet, özgür iradeye sahip olmasına rağmen Mehmet’in hayatını kurtarma seçeneğini uygulamıyorsa bu durumda kader sadece olayın sonucunu belirlemiş olur. Yani kaderci bakış açısında bile Ahmet'in bu olayda bir tercih yapma imkânı vardır.


    Son olarak her durumu göz önünde bulundurup o anki duruma ne karar verirdim diye düşündüğümde ise burada Ahmet’in ne suçlu ne de suçsuz olduğunu düşünmekteyim. Ayrıca Ahmet’in yaptığını dolaylı olarak cinayet kapsamı altında değerlendiriyorum. Yani kurtarma imkânı olmasına rağmen bir müdahalede bulunmaması onun bir kişiyi kurtarma ihtimali varken haksız yere ölmesine neden olmaktadır. Bu da demek oluyor ki düşüncelerim doğrultusunda olay, hukuki olarak tam cinayet sayılmazken Ahmet’in ahlaki olarak kınanacak bir hareket yapmış olduğu anlamına gelir.

Mert Efe Bardakcı 11-A 847

Comments

Popular posts from this blog

Yeal 11/A Felsefe Blog

Sami Kılıçaslan - Cinayet Kavramı

Mete Yiğit - İnsan Zekası